Vefader gönüllüleri Ankara'da Pazartesi ve Perşembe günleri 150 kişilik yemek pişirerek yetim, dul, engelli, yaşlı kişilerin evlerine dağıtıyorlar. Fatma Hanım mahallesindeki farklı görüşten komşularını da bir araya getirerek onlarla yemekler pişiriyor.
Bir ramazan günü Fatma Hanım, eşi Necat Bey ve babası Hacı Raşit Ünal otururken Fatma Hanım “Keşke biz de mahallemizdeki kimsesizlere iftar verebilsek.” diyerek eşiyle ve babasıyla konuşuyor. Bu fikir Hacı Raşit Ünal’ın çok hoşuna gidiyor ve cebinde ne varsa kızı Fatma’nın eline sayıyor Fatma Hanım hemen gidip yemek için tencereler alıyor. Aynı gün kapı önüne ilk iftar sofrası kuruluyor. Bunları anlatırken “İlk tencerelerimiz küçüktü.” diyor Fatma Hanım. “Fakat bir hayli fazla sayıda fakir fukara yemesine rağmen, tenceredeki yemekler aşure kazanı misali azalmazdı.” diye de ekliyor.
Bilezikçi ailesi başladıkları bu iyilik yolculuğunda yalnız kalmıyor. Onların bu diğerkâmlığını görenler: “Ben de varım!” demek için Bilezikçi ailesinin kapısını çalıyor. Böylece iyilik halkası gün geçtikçe büyümeye başlıyor. İftar için apartmanın bahçesine upuzun bir iftar sofrası kuruluyor ve komşuların hepsi bu durumdan memnuniyet duyuyor. Bu iyiliğin bir parçası olmak için el birliğiyle çalışıyor ve yardım için her biri bir işin ucundan tutuyor. Kimi masaları hazırlıyor, kimi ekmekleri kesiyor, kimi tenceredeki yemekleri dağıtıyor. Fatma Hanım’ın aşevi, ihtiyacı olana iftar yemeği vermenin dışında, birbirini hiç tanımayan komşularını da hayırda birleştiriyor.
Fatma Hanım misafirlerini en güzel şekilde ağırlamak için, pişirdiği yemekleri porselen tabaklarda ikram ediyor. İftar sofrasında özellikle mülteciler için ayrılmış bir bölüm bulunuyor. Oraya her gün gelen misafirlerine özenle hazırladığı yemeklerden ikram ediyor ve yemekten ziyade yedirmenin insanı mutlu ettiğini ve paylaşma duygusunu herkesin tatması gerektiğini ifade ediyor. Fatma Hanım: “Önceden iftarlara akrabalarımızı, arkadaşlarımızı davet ederdik. Aslında esas olan ihtiyacı olanlarla iftar açmak. İnsanlar bunun bilincine varmalı.” diyerek artık onlarca kişiyle iftar yapmanın tadına vardığını söylüyor.
Fatma Hanım “İyilik yapmanın rengi, cinsi, ırkı yoktur.”cümlesini söylerken aynı zamanda iyilik yapmanın insanı daha çok yardım etmeye teşvik ettiğini, insanı hayata daha çok bağladığını ve enerji ile doldurarak daha sağlıklı hale getirdiğini söylüyor.
Herkese kucak açarak mahalleliyi de ortak ettiği bu iyilik kervanında dağıtılan yemekler, sadece ramazanla sınırlı kalmıyor. Fatma Bilezikçi ve komşuları ramazan dışında da ihtiyaç sahipleri için çalışmaya devam ediyor. Pazartesi ve perşembe günleri ihtiyaç sahipleri için tencereler kaynıyor. Pişirilen yemekleri ihtiyacı olanlar gelip alıyor ya da Necat Bey kapı kapı dolaşıp dağıtıyor. Çünkü durumu olan insanların bazıları hasta veya yaşlı olduklarından yemek pişirmeye güçleri yetmiyor. Fatma Hanım, “Biz bu mahallede insanların durumlarını iyi sanırdık. Oysa ihtiyacı olan ne çok kişi varmış, bu vasıtayla öğrendik.” diyerek bu sayede mahallelerini de tanıma fırsatı bulduklarını söylüyor.
Necat Bey, mahallelerinde alzaymır hastası olan birine yemek götürdüğünü anlatırken duygulanıyor. Bu kişinin yemeği aldıktan sonra dönüp “Neden gelmiştiniz?” diye az önce yemek aldığını bile unutacak derecede hasta olduğunu gördüklerinde ne denli üzüldüklerini anlatıyor.
İyilik çemberi etrafında bir araya gelen mahalleli, el birliğiyle pişirdikleri yemekleri ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. “Biz bu yolla fedakârlığı, diğerkâm olmayı öğrendik. Komşuluk yardımlaşmakmış biz bunu test ettik.” diyor Fatma Hanım.
Necat Bey, sürekli yemek götürdüğü yaşlı birinin, yine yemek götürdüğü günlerden birinde, vefat ettiğini öğrenince kendi yakınlarından birini kaybetmişçesine üzülüyor. Bu üzücü hadiseden sonra bile hayatının son demlerinde yardıma ihtiyacı olan birini yalnız bırakmadığı için mutluluk duyduğunu ifade ediyor. “İnsanlar hayatımızdan gelip geçiyor. Onların elinden tutmak, duasını almak herkese nasip olmaz. Herkese iyilikle yaklaşmalıyız ve iyilik yapmak beklemekle olmaz. Ertelemeden yola çıkmakla olur.”
Nejat Bilezikçi: Aşevini açmamız çok hayra vesile oldu. Gariplere, yetimlere yemek götürürüz diye düşünürken bilmediğimiz, farkında olmadığımız yaşlı, hasta, yemek yapamayan komşularımızı fark ettik. Alzheimer hastası komşularımıza bir sene boyunca yemek götürdük.
Aşevi; mahalledeki komşuların birbirini daha iyi tanımasına, birbirinden haberdar olmasına da vesile olmuş oldu.
Nejat Bilezikçi: Kesinlikle…
Fatma Bilezikçi: Şimdi hayır kurumları bizi arıyor. Filan yerde yaşlı bir kadın var, gidip yemek verebilir misiniz? Aslında benim arzum bütün derneklerin ufak bir mutfakları olsun, etraflarındaki yaşlı, hasta, yemek yapamayacak durumda olanlara bir kap yemek götürmeleri.
Nejat Bilezikçi: Bu işte gerçekten hasbi davranırsanız, karşınızdaki insan size güvenirse, bu işin ilk olması gerekeni para olmadığını görüyorsunuz. Para çok sonra geliyor. İnsanlar gelip sizi buluyor, yardım yapacak yer arıyor. Bir davetlimiz bu hizmetlerin nasıl olduğunu sordu. Neler aldığımızı anlattım. Meğer kendisi bakliyat toptancısıymış. Bundan sonra aşevinin de, iftarların da bakliyatı benden dedi. 2 senedir ben her ay ihtiyacımız neyse kendisinden alırım. Diğer toptancılar da katkı vermeye başladılar. Böylece bir iyilik zinciri oluşturmuş oldunuz.
Fatma Bilezikçi: Konu iyilik olunca, kişilerin düşüncesi ne olursa olsun, herkes katkıda bulunuyor. Yeter ki sizin samimi olduğunuzu bilsin.
Nejat Bilezikçi: İnsana hizmet ettiğinizi gördüklerinde iyilik için adeta koşuyorlar, yarışıyorlar.
Bilezikçi ailesinin aşevindeki iftar sofrasına konuk olan 40 yaşındaki çaresiz bir Türkmen baba Suphi Muhammet, 8 kişilik bir ailesi olmasına rağmen fazla kalabalık olmamak için sadece iki çocuğuyla geldiğini söyledi. Kebap ustası olmasına rağmen işsiz olduğunu anlatan Muhammet, "4 aylık kızımın kalbi delik. Ben işsizim. Çok zor durumdayım. İş arıyorum ama hala bulamadım. Necdet abi faturalarımı yatırıyor. Bize her konuda yardımcı oluyor. Sofrasında hep bizim gibi fakirleri ağarlıyor. O bizim her şeyimiz. Sefertasıyla buradan artan yemekleri de evime götürüyorum. Ailem sıcak bir yemek yiyor. Allah ondan razı olsun" dedi.